Günlüğüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Günlüğüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Aralık 2014 Çarşamba

Bir Gün Siz de Engelli Olabilirsiniz.



Bugün Dünya Engelliler Günü. 
Ülkemizdeki 8.5 milyon engelli hak ettikleri önemi göremiyorlar. 
Unutmayın, yarın siz de engelli olabilirsiniz.


27 Kasım 2014 Perşembe

Kırılma Noktası ve İsyan...

yazı,yaşam

Bu yazımda bana zor anlarımda yanımda olan çok sevdiğim isimlerden bahsedeceğim, bana göre bu isimler branşlarında hem mesleki anlamda Türkiye’nin enleri hem de sıcacık bir yüreğe sahipler, bu vesileyle onlara her daim tüm yaşamım boyu teşekkürü borç bilirim.

Bu kişiler sigara bıraktıran ‘’Bırakmak İstiyorum’’ Filminin yaratıcısı ve oyuncusu Emre Üstünuçar ve onun dünyalar tatlısı eşi Uzman Psikolog İlknur Üstünuçar, bir diğer isimde çok sevdiğim arkadaşım Çocuk Doktoru Uzman Anıl Yeşildal ( aynı zamanda Doktor Amcam Web sitesinin kurucusudur.)

Bir önceki yazımda bahsetmiştim, göz rahatsızlığımla ilgili umutlarımız boşa çıkmıştı her şey neden üst üste gelir sorusunu kendime sormaya başlamıştım düşüncelerim yanıtsız ben çaresiz ne yapacağımı bilemez duruma gelmiştim.

Eşim bana benden daha çok sahip çıkıyordu çünkü vazgeçmeye çok yakındım her şeyi oluruna bırakmak. Kardeşim tanıdığı bir uzman doktora yönlendirdi bizi Dr. Zeki Tunç, randevu aldık ve yine tetkikler baştan yapıldı, o bekleyiş anlarını yaşamak çok zor iyi veya kötü yanıt, ama maalesef yanıt hiçbir tedavisi olmadığıymış, en kötüsü de görme kaybının devam edeceği, kendimizi kandırıyorduk ne duymak için gittim ki…

Eşimle ağlayarak ve ilk isyan anlarımı yaşayarak eve gittim, o kırılma anıydı, susup susup biriktirme sonrasında patlama noktası.İsyanım –‘’Tanrım ne günah işledim ki bu başıma geldi, parmağım kopsaydı ama görseydim razıydım gibi isyan dolu cümleler dökülüyordu kalbimden cümlelere…

Aslında en zor olan böyle anlarda yüreğin kan ağlarken sevdiklerin üzülmesin diye onlara iyi görünmekti.

yazı,yaşam


Üzüntümüze ortak ve şahit olan Emre Bey, beni karşısına alıp telkin etti ve her şeyin iyi olacağını bir çarenin mutlaka olabileceğini söyledi, Emre bey ile konuşmak, sohbet etmek bana her zaman iyi gelmiştir, bu yazımı yazarken bile onun bana gülümseyerek bakan yüzünü imgeleleyeniliyorum…

Bir doktor arkadaşının çok iyi bir uzman Dr. tanıdığını ve beni ona yönlendireceğini söyledi, ona inanmak istedim umutsuzca ve tamam dedim, bu kez de aynı yanıtı alırsam yine yıkılırım düşüncesiyle bu kez eşimi yanımda istemedim,Emre Beyin eşi İlknur hanım’la birlikte gittik, onun varlığı her zaman bana iyi gelmiştir, bu kez adresimiz Veni Vidi Göz merkezinden Dr. Akın’dı. Tahmin ettiğiniz gibi tetkikler yinelendi, bu kez farklı bir şey söylendi, gözlerimde zaman zaman ödem olduğu ve o anlarda buğulu bir camdan bakıyormuş gibi olabileceğini söyledi, doğruydu çünkü bazen bulanık görüyordum, bu durumu önlemek yani ödemi kurutmak için iğne önerdi. Daha önce ki yazımda bana iğne yapılması sonrası yaşadıklarımı anlatmıştım sizlere bu nedenle asla kabul edebileceğim bir şey olamazdı, aynı riski göze alamazdım…

Tüm ışıkların güneş ışığı da dahil ‘’Makuler Disrofi’’ rahatsızlığını ilerlemesi konusunda tetiklediğini bu durumu gidermek için özel camlı bir güneş gözlüğü kullanabileceğimi söyledi, sarı ince bir cam bir nevi özel bir güneş gözlüğ, fazla ve zararlı ışığı süzüyor. Gözlüğü aldık ve hala kullanıyorum…

Çok sevdiğim bir arkadaşım olan Dr. Anıl Yeşildal bana Retina konusunda Uzman bir doktor arkadaşından bahsetti ve mutlaka gitmemi istedi, aslında bir ay içinde bir çok uzmana gitmek, her defasında tetkikler yaptırmak ve aldığımız olumsuz umutsuz yanıtlar beni çok yormuştu, evliliğimizin ilk ayları ve biz travma yaşıyorduk.

Anıl o kadar iyi bahsetti ki eşimle gitme kararı aldık ve randevu aldık, Bu isim Doç. Dr. Hakan Özdemir’di. Retina konusunda da oldukça iyi ve donanımlı bir doktor, tetkikler yapıldıktan sonra bize sonuçları göstererek anlayacağımız bir şekilde göz rahatsızlığımı anlattı, ne olduğunu ve ne olacağını…

Çok tuhaf o kadar iyi ifade ediyordu ki yıkılmak yerine rahatlamıştık, yurt dışında deneysel bir çalışma decam ettiğini ve kesinleşirse orada rahatsızlığımı durdurabileceğimizi de öğrendik, evet bize uzun uzun anlattı ve ben ona inandım evet inandım şu an yapılacak bir şey yok ama Hakan bey bana iyi geldi ve artık benim Doktorum Dr. Hakan Özdemir olacaktır, en doğru bilgiyi veren,rahatsızlık hakkında hastayı aydınlatan, her soruya tatmin edici yanıtlar veren aynı zamanda psikoterapi sağlayan biri.

O andan itibaren kendi kendime, -‘’ Filiz haydi kalk ayağa, çok şükür ölümcül bir rahatsızlığın yok, hayat kısa yaşadığın anları hem kendine hem eşine hem de ailene cehennem haline getirme, bunu onlara yaşatmaya hakkın yok, sen iyi olursan onlarda iyi olacak, sen iyi ol gülümse, hayata ve sevdiklerine sarık, onlar senin ışığın,el,n,gözün olacaklar, en kotüsüne hazırla kendini ve o anlarda bile elinde olanlarla yetin ve gülümsemeye devam et, durumu kabullen hayatı sev.’’

yazı


Evet kendi kendime söz verdim ve bu durumumu aştım, kendimle barışığım, gülüyorum,mutluyum, blog sayfama yazılar yazıyorum, sizlerle aramda bu şekilde bir köprü oluşturduğuma inanıyorum.

Artık göz rahatsızlığımla ilgili yazmayacağım, hayatla ve hayatımla ilgili gülümseten yazılar süsleyecek sayfamı. J

Bir sonra ki yazımda buluşmak üzere sevgiyle ve mutlu kalın.





18 Kasım 2014 Salı

Gezimanya Sitesinde yayınlanan Söyleşim

Merhaba arkadaşlar Türkiye'nin gezi üzerine en çok takip edilen sitesi, gezimanya.com da gezi üzerine bir söyleşim yayınlandı, benim için de keyifli bir proje oldu:) okumak isterseniz aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz...

http://gezimanya.com/Soylesiler/filiz-capan-gezmek-bana-gore-essiz-guzellikleri-kesfetmek-ve-o-kulturun-icinde-kendini
Gezmek hayatın bir parçası olmalı diyen Filiz Çapan, farklı kültürleri bulundukları ortamda yaşayarak anlayabileceğimizi düşünüyor.
GEZİMANYA.COM

2 Kasım 2014 Pazar

Bir Umut Var mı? Çabamız...

YAŞAM,HİKAYE,SAĞLIK,ANI

Tekrar merhaba, sizlere Doktor söylerse inanır mısın? başlıklı bir önce ki yazımda görme kaybı rahatsızlığımla ilgili başımdan geçen acı gerçekleri yansıtmıştım, yaşadıklarımı burada yazıya dökmek pek kolay olmuyor çünkü o anları tekrar yaşıyorum ama sizlerle paylaşmaya değeceğine inanıyorum.

Bir önce ki yazımın devamı olarakbu yazımda sizlere bir umut var mı? Çabamızdan bahsedeceğim…

Aslında benim için her şey bitmişti ve artık yapacak bir şey yoktu,  doktorun bana söylediği acı gerçekler hala kulaklarımda çınlıyordu, zaman durmuştu, benim için saatler dakikalar ilerlemiyorduL

Eşim bana rağmen çok ciddi ve kararlı bir şekilde mutlaka yapacak bir şey olmalı düşüncesiyle internette uzman doktor ve tedavi olasılığını araştırmaya başladı, ben umutsuzca umut bekledim çünkü eşime inanıyordum…

Sonunda bir isme ulaştı bu kişi özel bir hastanenin Pröfösörüymüş ve basında da sıkça yer almış, kander tedavisinde kullanılan bir ilacı göze enjekte ediyormuş. Eşim: - Canım Bu doktora randevu alalım baksın belki bu iğneler sende de etkili olabilecek bir tedavi şeklidir, neden olmasın. O anda - evet neden olmasın, beklide eşim haklı diye düşündüm ve hemen randevu aldık.

Doktora gideceğimiz gün ben çok heyecanlanmıştım ve de korkuyordum, içimi ya olmazsa korkusu kabus gibi sarmaya başlamıştı, hastaneye vardık, doktorla görüşme öncesi tüm tetkikler yapıldı, göz anjiyosu da çekildi, doktorun odasına geçtiğimizde tetkiklerim doktorun eline ulaşmıştı bile.

Doktor – Evet, iğneleri deneyeceğiz, her bir göze 3 kür yapılacak 1,5 ayda 1 yapılacak ve sonrasında tetkikler tekrar yapılıp son durum kontrol edilecek.

O anda eşimle ben o kadar çok mutlu olduk ki sevinçten gözlerimiz doldu, iğnelerin görme kaybımın ilerlemesini durduracağını hatta geriletebileceğini öğrenince mutluluğumuz tarif edilemez boyuta ulaştı.

İğneler için randevu alındı ve o gün geldi, iğneler yapılmadan önce bir imza istediler benden, bir sorun çıkma durumunda sorumluluk almak istemedikleri için. İğnelere dayanmak çok zordu ve her iğneden sonra göz tansiyonum yükseliyordu, acıyı azaltmak için uyguladıkları göz damlaları hiç etki etmiyordu. Eşimin varlığı güç veriyordu bana ama yine de Tanrım neden bu yaşta bunlar başıma geliyor demekten de kendimi alamıyordum, beni ayakta tutan düzelecek umuduydu…

Sonunda tüm iğneler yapıldı ve biz tetkiklerin tekrar yenilenip son durumuma bakılabilmesi için randevu aldık. Tetkikler yapıldı ve biz doktorun odasındaydık.

Doktor tetkik sonuçlarıma baktı ve – kötü değil ilerleme olmamış bunedenle iğneleri denemeye devam edeceğiz dedi. Bunları söylerken gözlerini benden kaçırdığını yüzüme bakmadığını görünce içimi tuhaf bir his kapladı, doktor asistanından yeni iğneler için tekrar randevu almamızı istedi. Biz üzülmüştük ama başka çaremiz yok diye düşündük. Her bir iğne 1.200 TL değerindeydi.

Biz asistanın odasına geçtik, ben görme oranımın yüzde 40 olduğunu bildiğim için asistana yeni tetkiklerde görme oranımın ne olduğunu sordum, asistan yüzde 30 deyince biz şok geçirdik, asistan durumu anlayınca lafı ağzında eveleyip gevelemeye başladı…

Bu nasıl olur iğneler bende işe yaramadığı gibi görmemi yüzde 10 daha azaltmış ve doktor bu sonucu göre göre bizden saklayıp kazanç uğruna tekrar bana iğne yapma çabası içine girmiştir.

Biz randevu almadan hastaneden ayrıldık, ikimizde durumumdan faydalanmaya çalışan bu umut tacirinden hesap soralım diye düşündük sonrada vazgeçtik ve onu Tanrıya havale ettik, kendi durumumuz bize yeterince travma yaşatıyordu çünkü…

Evet içimizde yeşeren umutlar solmuştu ve daha evleneli bir ay olmuştu eşimi üzgün görmeye dayanamıyordum.

Bir sonra ki yazımda yine yaşadığım süreçten bahsedeceğim, çok iyi iki uzman doktordan da bahsedeceğim hatta isimlerini  de paylaşacağım sizlerle.

Sizlere tavsiyem ne yaşarsanız yaşayın her zaman şükredin ve mutlu olmaya çalışın çünkü hayat kısa…




25 Ekim 2014 Cumartesi

Doktor Söylerse İnanır mısın?

günlük,yaşam,anı,hikaye 
8 yıl öncesiydi, yoğun bir iş tempomun arasında sol gözüm kızarıp yaşarmaya başladı. Bu yoğunlukta bu rahatsızlıkta nereden çıktı, geçmiyor da e mecburen özel bir hastaneye randevu alıp gittim, (Hastane ismini belirtmiyorum ben onları Tanrıya havale ettim.)

Doktor göz muayenesini yaptı, sonrasında bir gariplik hissettim çünkü doktor odadan çıktı ve yanında kendisinden daha uzman bir doktorla yanıma geldi, bir kez de o muayene etti, bana bir şey söylemiyorlardı, kendi aralarında tıp terimleri ile konuşuyorlardı…

Durumumu öğrenmek istediğim de retinayı da görmek için göz anjiyosu yapılması gerektiğini söylediler, başka bir rahatsızlık bulgusuna rastladıklarını söylüyorlardı…
-Aman Allah'ım bu da ne, ne olabilir…

Hemen tüm tetkikler yapıldı ve korkuyla beklemeye başladım, sonuçlar belli oldu ve tekrar doktorun odasındaydım…

-Doktor: Filiz Hanım korkmayın sizde Makular Disrofi rahatsızlığınız olduğunu gördük, sağ gözünüzde ve sağ gözünüz yüzde altmış görüyor…

-Aman Allah'ım ne anlama geliyor bu,nasıl olur ben hiç hissetmedim ama, peki şimdi ne olacak ilerleyecek mi? ya tedavisi?


-Doktor: korkmayın Filiz Hanım rahatsızlığınız ilerlemeyecek, diğer gözünüze de geçmez, genetik bir rahatsızlık, maalesef tedavisi yok, yılda bir göz anjiyosu çektirin takip için.

İçim rahatlamıştı en azından rahatsızlığım ilerlemeyecekti ve ben sahip olduğum görme oranımla idare ediyordum farkında olmadan,

Hayatıma kaldığım yerden yani tempo ve enerjiyle devam ettim, nasılsa rahatsızlık ilerlemeyecek düşüncesiyle göz anjiyosu da çektirmedim.

Aradan yıllar geçti yaşamımda değişmeyen tek şey bana göre yoğun iş tempomdu…
Araba alma hayalim vardı ve sonunda almıştım, ailemle bir yere gittiğimde araçlara insanlara yakın mesafeden gittiği söyleyip beni uyardıklarında kabul etmiyordum…

Çok kez objelere eşyalara çarptığımda bunun anlamı ne kadar sakar olduğumdu, bir şeyi fark etmediğimde de bakar körüm diye kendime gülerdim…

Bir gün ansızın sol gözüme bir şey batmaya başladı ve hemen doktora gittim burası farklı bir hastaneydi, gözüme rüzgardan pas dokusu girmiş çıkarıldı ve önlem için bir-iki gün sol gözümün kapanması gerektiği söylendi.

Sol gözümü kapadıklarında sağ gözümle baktığım yerin merkezi noktasını görmediğimi fark ettim ve panikledim, baktığım noktada bir perde var yüzleri göremiyordum baktığım yerin etrafını yansımadan görüyordum ve hastaneden çıkamadım, eşim gelip aldı beni… 

O andan itibaren yaşamımda çok şey değişecekti, hemen bir araştırma hastanesine gittim, doktorun ilerlemeyecek demişti ilerlemiş bu nasıl olur…
Tetkikler yapıldı ve acı gerçek o zaman ortaya çıktıL
Rahatsızlığım Makular Disrofi değil, Maküler Disrofiymiş, ilerlemiş sağ gözüm yüzde bir sol gözümde yüzde kırk görüyormuş VE Retinitus Pigmentoza, o an kalakaldım bir şok ve doktorun gözümün içine baka baka söylediği – yavaşta olsa ilerleyecek ve maalesef tedavisi yok
günlük,yaşam,anı,hikaye


Hastane kapısında bir ağlama krizi geçirdim, iki yıl önceydi eşimle o zaman nişanlıydık, benden ayrılabileceğini söyledim çünkü ona bunu yaşatmaya hakkım yok diye düşündüm. Beni çok sevdiğini ve ne olursa olsun ömrümün sonuna kadar benimle olacağını ne gerekiyorsa yapacağını söyledi…

Yazım uzun oldu biraz,bir sonra ki yazımda bir umut arama çabamız ve durumumuzdan faydalanan umut tacirinden bahsedicem.

Yaşadıklarımı sizi üzmek için yazmadım ayrıca eşimle sevdiklerimle şu an biz çok iyiyiz hayata bakış açım değişti,amacım size feyz olsun durumum…



Çekim Yasası

evren,inanç,düşünce,meditasyon

Hayatıma yön veren Çekimi Yasasını Tiyatrocu Sevgili Betül Arım önerisiyle keşfettim, ilk kez bir araya gelmiştik tanıştık ve sohbete başladık.
Sohbete başlamadan önce fark ettiğim gözlerinde ki enerjiydi. Karşısında ki kişiye konuşmadan sadece baksa bile o enerjisini yansıtabilen  bir ruha sahip diye düşündüm.
Yaşam, hayaller ve ilişkiler üzerine konuştuk, özetle bana nasıl düşünmem gerektiğini söyledi. Evet,’’ her hangi bir şeyi çok istiyorsan önce gözlerini kapat, ne istiyorsun araba mı ev mi kendini o arabanın ya da evin içinde hayal et, görmeye çalış hissetmeye çalış,o anda yaşa o zamandaymış gibi’’…

Betül hanım kendisinin de öyle düşündüğünü söyledi, her düşüncemiz gerçeğe dönüşürmüş bu nedenle evrene olumlu düşünceler göndermeliyiz yani doğru şekilde düşünmeliyiz…
Çok etkilenmiştim ve hemen araştırmaya başladım çekim yasası ile ilgili Nil Gün’ün cd’lerini ve kitaplarını aldım ve yaşamıma uygulamaya başladım.

Bu arada Betül Hanım ikinci kez bir araya gelişimiz de bana meditasyon cd ve Tango ve Hayat içerikli Marul isimli bir kitabı içine güzel bir mesaj yazarak hediye getirmiş, çok mutlu oldum, çok saygıdeğer bir insan onu sevmemek imkansız…

İşte Çekim yasası kuralları
Her düşüncemiz bir enerjidir, olumlu ya da olumsuz beynimizden geçen her bir düşünceye Afirmasyon denir. Bizler her an evrene enerji yayıyoruz.
An be an yaydığımız bu enerji, tüm arzularımızı veya korkularımızı tezahür ettirme kabiliyetine sahiptir.
Enerjiler düşüncelerimizi gerçeğe dönüştürür.
Düşüncelerin gücüyle, yaşantımızda kendimiz ve başkası için ne düşünüyorsak onu kendimize çekeriz.
Çekim yasasına göre düşünceleriniz gerçekleşmek zorundadır.
Genellikle enerjilerin kendi istekleri ya da bilinçleri olmadığı için, nereye gönderilirse oraya giderler.
Yani özetle, neyi düşünür ya da neye odaklanırsanız, onu elde edersiniz.  

Eğer bir durumdan, bir insandan,  başınıza gelen bir olaydan hoşlanmıyor, sürekli yakınıyor veya yargılıyorsanız bu durumları hızla kendinize çekersiniz.
Ya da olaylara pozitif yaklaşıyor, her durum karşısında pozitif bakış açınızı koruyabiliyorsanız, pozitif ve bizi mutlu eden durumları daha çok kendinize çekersiniz.
Kısacası düşünce tarlanıza ne ekerseniz, onu biçersiniz.
Düşüncelerinizi değiştirirseniz, hayatınızın kalitesi de değişir.
Ben düşüne şeklimi değiştirdim ve hayatım şimdi daha güzel geçiyor.
Bana göre olayların veya durumların kendi başına bir anlamı yoktur bizler o duruma anlam yükleriz ve şekillendiririz, her durum her kişide farklı yol alır bu nedenle…
Yıllarca negatif düşüncenin ve egonun esiri olmuş bir insan için birden bire pozitif bakış açısı kazanmak kolay olmayabilir ama imkansız da değil.
Günlük konuşma dilimizi değiştirmek işe başlayabiliriz.
Özetlersek, bilinçaltımız –me ve –ma eklerini tanımaz.  Bu yüzden mesela;
Hastalanmak istemiyorum yerine,
Ben her zaman çok sağlıklıyım.
Mutsuz olmak istemiyorum yerine,
Ben her zaman çok huzurlu ve mutluyum.  
Başarısız olmaktan korkuyorum yerine,
Ben her zaman çalışkan ve başarılıyım.
Parasız kalmaktan korkuyorum yerine,
Ben her zaman bolluk bereket içinde yaşıyorum.
Demek ve bunları alışkanlık haline getirmek çok önemlidir, ben beynimden geçen beğenmediğim ya da istemeden telaffuz ettiğim bir cümle ya da düşünce olursa iptal iptal diyorumJ
En az günlük konuşma dilimizi değiştirmemiz kadar önemli başka bir şey daha var ki, yaşam enerjimizi yükseltmek.  Her güne ayrı bir heyecan, mutluluk ve coşkuyla başlamak, içimizin kıpır kıpır olmasını sağlayabilmemiz gerekir.
Bunun için hayatımızda sevgi ve şükran duygularına bolca yer vermeliyiz.
Yaşadıklarımıza bolca şükretmeliyiz. Şükür mutlu olabilmek için en güçlü sihirlerden biridir.
Bilinçaltı düzeydeki korkularımız da çekim yasasını doğru kullanmamızı engeller, korkularınızın üzerine gidin korkular sizi değil siz onu yönetin…



18 Ekim 2014 Cumartesi

Ayın Biri Kilisesi

klise,aybir,ermeni,hristiyan

Ayın biri kilisesine beni ilk kez iki yıl önce eşim götürmüştü, eşim Ermeni olduğu için her ayın birinde Ayın Biri Kilisesine sabah çok erken saatlerde hiç aksatmadan gider, ben de arada eşimle birlikte gidiyorum.

Ben Müslüman’ım ve bana göre kilisede olsa camide önemli olan maneviyatı yüksek olan bu yerlerde herkesin kendi inancında kabul edilebiliyor ve dua edebiliyor olmasıdır…
Burası her ayın ilk günü, binlerce insanı ağırlıyor, sadece Hıristiyanlar değil Müslümanlar da akın ediyor bu kiliseye…



Vefa Katip Çelebi caddesi üzerinde olup ,Unkapanı Atatürk Bulvarı üzerindeki İstanbul Manifaturacılar çarşısının tam arkasındadır.  Meryem Ana Kilisesi olarak ta bilinir. 

Bir rivayete göre kilisenin altındaki ayazma, 1080'lerden beri var. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u aldıktan sonra kilise yok oluyor, haliyle ayazma da. 1750 yılında bir Rum ailesi bu araziyi satın alıyor, bir gece ailenin kızı rüyasında bahçenin altında bir ayazma olduğunu görüyor ve babasını o ayazmayı bulmaya ikna ediyor. 1755'te buluyorlar. Akan suyun kutsal olduğuna, her derde deva olacağına inandıkları için de buraya bir kilise yapıyorlar. Sonra da bu kiliseyi İstanbullu Rumlara bırakıyorlar.

Küçük ama huzur bulduğumuz bu Kiliseye avludan geçip içeriye girdiğimizde bir tl ye satılan mumlar alıp dileğimizi diliyoruz.



Kilisenin altında Meryem Ana ayazması var, merdivenlerden iniyoruz Kenarda kocaman bir çuval içinde plastik şişeler ve birkaç musluklu bir çeşme var, isteyen musluktan su içiyor, isteyen ufak plastik şişelere suyunu doldurup yanına alıyor.

Eşim her musluktan sırayla şişeye su alıyor ben de bir musluktan su alıyorum sonra da bir yudum su içip yüzümüzü yıkıyoruz ve suyumuzu yanımıza alıp yukarıya çıkıyoruz.
Eşim ve ben kendi inancımızda duamızı ediyoruz ve huzurla ayrılıyoruz.

Ayın Biri kilisesini görmediyseniz gitmenizi öneririm, ben dileklerimizin gerçekleştiğini ve bereket getirdiğini görüyorum…




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...